28 Eylül 2015 Pazartesi

Bizim için tek koşul mutluluk olabilir.Hiçbir şey bozamaz birliğimizi : On Üç Günün Mektupları



 Süreya'nın eşi, aşkı Zuhal Tekkanat. Cumhuriyet'in ilk yıllarında 1938 de dünyaya gelmiş Zuhal. Edebiyata olan tutkusu ona ilkokul ikinci sınıfta yazdırmış ilk şiirini. 1965'te ilk kitabı 'Gibi' yayınlanmış ve hayatı boyunca bir çok dergide çalışmış. Cemal Süreya ile tanıştığı zamanı hayatının değişimi olarak ifade ediyor. Başta ikili ilişki olarak bakmasa da aralarında ki ilişkiye ona olan hayranlığını dile getiriyor çoğu zaman. Edebiyatçılar Derneği açılışında Cemal Süreya, Zuhal'in yanına gelip ' Matmazel, ne kadar güzelsiniz. Benimle evlenir misiniz ? demiş ve böyle başlamış aralarında ki münasebet. Başlarda Zuhal'den istediği tepkileri alamayan Cemal, hiç peşini bırakmamış bu işin ve sonunda Zuhal 28, Cemal 35 yaşındayken evlenmişler.

Yıllar sonra, Zuhal Tekkanat'ın boynundan bir ameliyat geçirmesi gerekmiş. Bu ameliyat sonucu yüzde doksan dokuz sakat kalma ihtimali olan Zuhal,  acınan bir sevgili olmaktansa özlenen bir dost olmayı istemiş. 

Böyle zorlu bir ameliyat.. Ve hastane süresi boyunca hergün yazılıp çekmeceye bırakılan 13 mektup. 
Zuhal'im hayat!
Hayatımsın.
Bunu bilmeni isterim. En önce bunu bilmeni bir de şeyi bilmeni isterim: benden yanlış yere, yok yere kuşkulanıyorsun. Sana hiçbir zaman hayınlık etmedim ben. Edemem. Kaç yıldır evliyiz, yan yanayız. hala başım dönüyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her geçen gün daha büyük bir aşkla. nolur, akkavakkızı, anla beni. bu sevgimi hor görme. Kendininkine uydur, yakıştır. Bu satırları ilk evimizin altındaki kahvede yazıyorum. Ve ben seni o ilk günlerdekinden daha büyük bir tutkuyla seviyorum. Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir noktada, yanıbaşımızdan küçük bir kol da alarak büyük nehir meydanına getirdik ; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak. Bizim için tek koşul mutluluk olabilir.Hiçbir şey bozamaz birliğimizi.
Bu sözlerin, bu duyguların sonuna kadar gerçekliğini savunuyor Zuhal Tekkanat. Ama Süreya'dan ayrıldığı için hala pişman.
Ben bu kitabı okurken, her okuduğumun altını çizmekten alıkoyamadım kendimi. Cemal Süreya'ya olan hayranlığım daha da çok arttı ve kitabın sonunda kendimi ona daha yakınlaşmış bir şekilde buldum. Aşık bir adamın on üç günlük savaşının kelimelerle ifade ediliş şekliydi bu mektuplar.
 Gece yatakta Memo'yla hep seni konuştuk. Susunca seni sustuk. Uyuyunca seni uyuduk.
 Öfkem belli olur, coşkum ortaya çıkar da sevincim, üzüncüm dibe akar orda büyür.Yalnız seninle güçlüyüm.Sen olmasan bir anlamım olamaz. Sev beni.
Kendi hislerimizin başkası ağzından bu şekilde güzel ifade edilişini gördüğümüzde ' Benim için yazılmış bu satırlar' diyor insan. Ve eminim ki aşkı yaşayan her kişi okuduğunda kendisini bulacak bu satırlarda.

Sen ve ben yok. Sen-ben var. Bil bunu. Aslında bilirsin de bunu. N'olur ! Ha ?...
Cemal ve Zuhal sadece bir araya gelmiş iki beden değildi, ruhları da birbirine kaynaşmıştı.

Düşünüyorum da, aşk sözcüğünü de biraz eksik buluyorum şu senlen ben arasındaki ilişkiye. Daha büyük, daha sağlam bu bizimki. Aşk onun içinde sadece bir kısım galiba. Ötesinde aşkla birlikte, ama yer yer, zaman zaman onu aşan başka duygular, başka esriklikler, başka baş dönmeleri de var bizde. Seni seviyorum ve senin için her şeyim. Beni seviyorsun ve benim için her şeysin. Bir insan için şu kısa hayatta bundan daha büyük ne olabilir ki. Acaba Mecnun Leyla’yı elde edip onunla evlenseydi, Ferhat Şirin’e kavuşsaydı, aradan bu kadar yıl geçtikten sonra bizim birbirimize olduğumuz gibi tutkun olabilir miydi? Yangın olabilir miydi? Sen ne dersin buna?
Aşkın en güzel ifade ediliş şekli değil mi bu paragraf ? Bizim kalplerimizde hissedip dilimizle ifade edemediğimiz sevgimizi bizim yerimize ne güzel anlatmamış mı Süreya ?

İşte böyle bir kitap on üç günün mektupları.Okudukça Zuhal olmak isteyeceğiniz bu kitap daha da yakınlaştıracak sizi Cemal Süreya'ya.












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder